Uzun yıllar soya ve ürünlerinden kaçındım. En önemli sebebi kulaktan dolma bir kaç bilgi dışında derinlemesine araştırmadan sağlıksız olduğunu düşünmemdi. Zaten soya ülkemize sonradan giren bir fasulye cinsi olduğu için özellikle internetin olmadığı zamanlar tarif bulmak oldukça zordu. Zamanla Gdo sudur, östrojenidir, alerjenidir vs vs hepsi üst üste geldi ve araştırma gereği bile duymadım. Taa ki vegan olana kadar. Veganlıktan sonra kaliteli protein arayışında soya başı çekince bende de haliyle merak uyandırdı. Bir taraftan da uzun ömürleri ile nasıl beslenmemiz gerektiğine dair ipuçları veren japonların baştacı ettiği bu minik fasulye ile barışmaya karar verdim. Öncelikle bilgilerine çok güvendiğim doktorların yazılarını okudum. Özellikle NutritionFact.org sitesinde soya ile ilgili uzun uzun bir çok yazı ve video var incelemenizi tavsiye ederim. Dr. Michael Greger yayınlanan tüm bağımsız tıp araştırmalarını okumakla ünlü, hayatını insanları doğrulara yöneltmeye adamış bir doktor olduğu için özellikle onun görüşleri benim için çok değerliydi. Aynı zamanda türk doktorlardan Prof. Doktor Erdem Yeşilada'nın da bu konuda az ve öz güzel bir yazısını buldum. Tüm linkleri yazının en sonunda vereceğim. Dr. Greger ve Erdem Yeşilada'nın araştırmalara dayalı yazılarından soya ile ilgili bazı önemli notlar şunlar;
1- Soyada bulunan fitoöstrojenlerin özellikle kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini arttırmasından korkulur. Bu korku tamamen yanlıştır. Tam tersi fitoöstrojenler meme kanserine yakalanma riskini düşürür, meme kanserine yakalanmış kişilerde tedaviyi hızlandırır, hatta kanseri atlatmış kadınlarda tekrarlama olasılığını düşürür.
2- Soya ve ürünlerini sıkça tüketen doğu toplumlarında meme kanserine yakalanma oranı batılı toplumlara göre 5 misli düşüktür.
3- Fitoöstrojenler menopoz dönemindeki kadınlarda görülen ateş basmalarının önüne geçer ve daha rahat bir şekilde bu dönemin atlatılmasına yardımcı olur.
4- Soyadaki bitkisel protein böbrek dostudur. Bir parça biftek yendiği zaman atağa geçen böbrekler aynı oranda protein içeren soya yendiğinde normal çalışma düzeninde devam eder. Hatta eşit miktarda ton balığında bile hızını arttırmak zorunda kalan böbreklerimiz soyalı ürünlerde hiç bir şekilde zorlanmaz.
Soya sütü, soya kıyması, tofu, miso, tempeh , edamame, soya unu gibi bir çok farklı formlarda hazırlanan ve artık Türkiye'de de bulmakta zorlanmadığımız soya ile ilgili en çok kafa karıştıran bir diğer soru ise GDO tehlikesi. İşte burada işler daha da ilginçleşiyor. Bu kadar yaygın kullanılmasına rağmen tüm dünyada soya üretiminin büyük bölümü hayvan yemi sağlamak içindir ve GDO lu tohum en çok hayvan yemi yapmak amacıyla üretilen tarlalarda kullanılır. Bu yüzdendir ki Amerika'da soya populer bir besin kaynağı olmamasına rağmen soya fasulyesi üretiminde başı çeker. Bir başka gerçek te bir vegan ne kadar GDO lu soyayı yese bile GDO lu yemle beslenmiş et yiyen insanlar kadar tehlikede olmadığıdır. Hayatı boyunca tonlarca yem yiyen sığırların eti adeta konsantre gdo, tarım ilacı ve antibiyotik kaynağıdır. Kanserden özellikle meme kanserinden kaçmak isteyen kadınların soyadan korkmak yerine süt ve süt ürünlerini tüketmemesi daha doğru bir karar olur. Bu da sadece benim görüşüm değil yine araştırmalarla kanıtlanmış bir sonuçtur. Düzenli olarak süt veya süt ürünleri tüketen kadınlarda meme kanserine yakalanma oranının %30 arttığı görülmüş. Ne ilginçtir ki Amerika'da ki en büyük kanserle savaş vakfının sponsoru Yoplait yoğurt firmasıdır. "Bir şeye para yatırırsanız onu satın alırsınız." Sizce Yoplait firması bu vakfı tesadüfen mi seçti yoksa ürünlerinin nelere yol açtığını bildikleri için bir tür kontrol mekanizması mı oluşturdular?
Son yıllarda 13 holistik doktor, büyük firmalara karşı durdukları, hastalarını holistik ve bitkisel beslenmeyle kanser dahil tedavi ettikleri için öldürüldü. Kimisi yatağında, kimisi ormanda koşarken. Hiç birinin haberini basında duymasak da benim dahil olduğum tüm gruplarda büyük yankı uyandırdı. Hatta kanseri yıllar önce tamamen yok etmeyi başaran fakat ilaç firmalarının tehdidine boyun eğip kendini yeterince gösteremeden ölen Doktor Max Gerson'un kızı Dr. Charlotte Gerson kendisi için dedi ki " Ruh ve beden sağlığım gayet yerinde. Hayatı seviyorum ve intihar etmeyi de düşünmüyorum. Eğer bir gün aniden ölü bulunursam bu ilaç firmalarının işidir"
İlaç ve yiyecek firmalarının en büyük amacı bizi kukla gibi oynatmak dostlarım. Seni cazip yiyeceklerle kandıracak, daha fazla yağla, daha fazla şekerle, daha fazla etle iştahını kabartırlarken bir taraftan sıfır beden modellerle, reklamlarla mutluluğun anahtarı zayıflıkta sloganını beyninize işlemekteler. E sonuçta lezzetlerden vazgeçemeyince çare gelsin lipolar, gitsin zayıflama hapları. Arada kaybolan sağlığa da çözüm var. İlaç firmaları ne güne duruyor? Bir taraftan üniversiteleri fonlarken , diğer taraftan asılsız , taraflı dedikodularla elimizde kalan üç beş sağlıklı yiyeceğe de çamur atmayı ihmal etmiyorlar. Ama hakkını verelim sürekli yeni bir ilaç çıkarıyorlar. Tek amaçları var ; Biz hayatta kalalım, ölmeyecek kadar yaşayalım fakat sağlıklı olmayacak kadar da hasta olalım. Ye ama şişmanlama, şişmanla ama zayıfla, zayıfla ama sağlıklı olma! Sizce de şeytanın ta kendisi değil mi?
https://nutritionfacts.org/video/the-role-of-soy-foods-in-prostate-cancer-prevention-and-treatment/